31 Aralık 2013 Salı

Geçmişten Gelen

Büyük Postane - Sirkeci

Ne kadar da çok dolaşıyoruz aslında etrafında ve belki de içinde. Ama hiç gerçekten inceledik mi Büyük Postane’yi?


Giriş kapısı üzerinde “Posta Telgraf Nezareti” yazısı ile karşılayan bu heybetli yapı 4 katlı ve 3200 m2.

İlk posta teşkilatı Postahane-i Amire II. Mahmut döneminde kuruldu. İlk postane 1840’ta Yeni Cami avlusundaydı.  İnsanlar gidip posta var mı diye sorarlardı.

Pul olmadığı için posta ücreti postayı getirene ödenirdi.



Gelelim Büyük Postane’ye. 1903 yılında ünlü mimar Vedat Tek tarafından başlanan inşaatına 1909 yılında mimar Muzaffer tarafından bitirilen bu yapının cephe tuğlalarının bile özel olarak Mimar Vedat Tek tarafından tasarlandığı düşünülüyor.


1927 – 1936 arasında adliye olarak kullanılan bina 1930’larda müşterek olarak Radyo Evi olarak da hizmet veriyor.1958’den sonra tamamen posta ve telgraf hizmeti vermeye başlayan binanın yan bölümünde PTT İstanbul Müzesi’ni ziyaret edebilir ve posta ile ilgili birçok objeyi inceleme fırsatı yakalayabilirsiniz.






Döneminde çok gözde olan bu postaneden posta kutusu almak çok zormuş. Şimdi de sıranın gelmesi J





İçeri girip yukarı baktığınızda göreceğiniz renkli camlar günışığından en fazla şekilde yaralanabilmek için.







Ve dikkatinizi bir de artık ne yazık ki genelde sıra beklerken yaslanılan yazı masasına çekmek isterim. Orijinal bir postane objesini amacına uygun kullanarak hazır gelmişken sevdiklerinize bir kart, bir mektup gönderin.

Faturalardan başka bir şey çıkmayan posta kutularından sevgi dolu satırlarla karşılaşsın sevdikleriniz. Ne de olsa satırda olmayan, hatırda olmaz.

Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

10 Aralık 2013 Salı

Gözümüzün Önü, Burnumuzun Dibi

O kadar hızlı yaşıyoruz ki durmaya, nefes almaya, etrafımıza bakmaya ihtiyacımız var. Bu bizim kendi hızımız değil aslında hayatın hızına yetişmek zorundayız ne yazık ki.

Ama yine de kendimize küçük fırsatlar yaratmalı, bu hızlı hayatta küçük kaçamaklar yapabilmeliyiz. Sadece mal mülk değil, insan, sevgi, anı biriktirmeliyiz.




Çok zor değil aslında. Bildiğimiz, hepimizin buluşma noktası Taksim'de ara ara açılan sergiler ile Maksem'i gezmek tam da böyle bir kaçamak.
























Yarım saatte gezilebilecek büyüklükte içerisi. Bu sergi alanına çevrilmiş olan yapı aslında bir su deposu ve 1731'den. Taksim ismini de çevreye bu bölgeden su taksimi yapılmasından aldığını bir kere de burada belirtelim.



İçinde dönem dönem Büyükşehir Belediyesi'nin sergileri gerçekleşiyor. Biz Anna Tzarev'in Bahar Şarkısı ve Milijada Barada'nın Bırakın Ruh Sırrı Yönetsin Sergilerine denk gelebildik. Sergileri buradan takip edip yakalayabilirsiniz.





İçeri girerken sağdaki varile benzeyen ve aslında suları tüm Beyoğlu, Pera ve Kasımpaşa'ya kadar dağıtan büyük boru bize geçmişten kalan küçük bir hoşluk.






Yine hazır Beyoğlu'ndayken Tarihi Beyoğlu Postanesi'ni gezme fırsatınız da var. Tam Galatasaray Lisesi'nin karşısında olan bu binayı bu günlerde (tarihi biraz uzatıldığı için) Galatasaray Spor Klübü tarihi ile ilgili bir sergi eşliğinde gezebilirsiniz.







1875 yılında Theodore Sıvacıyan tarafından konut olarak yaptırılmış olan bu muhteşem yapı 1907 yılında Posta Telgraf Nazırı Hüseyin Hasip Paşa tarafından alınarak zemin katı Beyoğlu Posta Telgraf İdaresi olarak açılmıştır.











Galatasaray Üniversitesi girişimi ile müze haline getirilmiş bu bina halen Galatasaray Üniversitesi Kültür ve Sanat Merkezi olarak ziyarete açıktır.







Bir de muhteşem kuş yuvamıza gelecek olursak; Rumeli Hisarı'nda geçirilecek bir kaç saatin başlangıcına ya da devamına eklenebilecek bu muhteşem müzeyi; Tevfik Fikret'in evi Aşiyan Müzesi'ni mutlaka ziyaret edin. Şiir ve kitaplarının yanı sıra kendi tasarladığı evi ve çizdiği resimleri görünce sanatçılığının yanı sıra dahiliğine de şahit olacaksınız.


Ne yazık ki müzenin içerisinde fotoğraf çekmek yasak olduğu için sizlere içeriden resim gösteremiyoruz ama bir bakıma da iyi oluyor çünkü kendiniz gezin isteriz. Şu muhteşem manzaraya karşı evin girişi ve Sokrates'ın penceresi (açıklama yok gidip görün, büyülenin)...














Müzeyi gezerken tercihinize göre uzun ya da kısa anlatımlı sesli rehber de tercih edebilirsiniz. Müze içinde kişisel eşyaların yanı sıra Şair Nigar, Abdülhak Hamit Tarhan gibi diğer ünlü edebiyatçılarımıza da ait eşya ve bilgileri bulabilirsiniz. 2011 yılında renove edilerek yeniden açılan bu müze gerçekten çok güzel ve çok etkileyici.

09.00'da açılan müzeyi olabildiğince erken saatte gezin deriz çünkü sonra okullar öğrencileri ile gelmeye başlıyor; pırıl pırıl gençler ve çocuklar bir harika ama biraz heyecanlı ve bağlantılı olarak gürültülü olabiliyorlar. Müze Pazartesi ve Perşembe günleri kapalı.

Gezerken de dinleyeceksiniz; Aşiyan'ın bahçesinde yatan Tevfik Fikret yıllar öncesinden satırlara dökmüş;

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Unutmadan tüm bu mekanları ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

Yeni yıla doğru hızla ilerlediğimiz bu günlerde yılbaşı alışverişlerinizde sevdiklerinize ve kendinize bir İstanbul Ajandası ya da farklı bir ajanda/defter çeşidi edinmeyi ihmal etmeyin. Birlikte gezelim ama aldığımız notlarla hepimiz farklı anılar oluşturalım. Ajandanızı buraya tıklayarak edinebilirsiniz.

Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu



22 Kasım 2013 Cuma

Bir Varmış Bir Yokmuş






Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir derler. İstanbul'da bundan nasibini yüzyıllardır alıyor. Belli başlı yapılar, eserler günümüze kadar ulaşabilirken bir çoğu geçen yıllarda (çoğu zaman da bizlerden dolayı) yok olup gidiyor.

İşte günümüze kadar ulaşabilmiş ve göz bebeği gibi korunan Galata Kulesi...

Ama bu yazımda Galata Kulesi'ni anlatmayacağım (inşallah ilerleyen yazılarda).


Bu yazıda Galata Kulesi'ne doğru baktığımız mekanı anlatacağım. Burası İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi bünyesinde 1935'den beri hayat bulan Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi (isim bahçenin kurucusu, dönemin İstanbul Üniversitesi eğitimcisinden geliyor).




Süleymaniye Cami'ni geçtikten sonra İstanbul Müftülüğü ile komşu olan bu bahçe; içerisinde binlerce bitki türünü barındırıyor. Bu bahçede dolaşırken; bitkilerin sizi sizden alacak kokularını muhteşem bir İstanbul manzarası, 6 adet sera ve 23 adet havuz eşiliğinde deneyimleme fırsatını bulacaksınız.




Vaktiniz varsa yanınızda kitabınızı, dersinizi götürmenizi tavsiye ederim (tabii gözünüzü bu harika manzaradan alabilirseniz).






Bir zamanlar daha fazla ödenek ayrılırken, daha fazla personel istihdamı ile daha gösterişli bir bahçe iken belki de basında da yer alan Müftülüğe devredilmesi konusundan dolayı artık biraz yalnızlaşmış ve bizlere kırılmış olan bu bahçe umarım ilerleyen dönemlerde bir varken bir yok olmaz.


Bu bahçeyi İstanbul Üniversitesi ile iletişime geçerek gezebilirsiniz. Hafta sonları kapalı olduğunu belirtmek isterim.


Bienal'i ne kadar takip edebildiniz bilemiyorum ama umarım bu fırsatı; yani artık kapılarını sadece bu tip çok özel organizasyonlara açan Karaköy Rum İlkokulu'nu gezme fırsatını kaçırmamışsınızdır.







Merdivenlerinde bir zamanlar çocuk kahkahalarını neredeyse duyabileceğiniz bu bina 1885 yılında yapılmış. Yapıldıktan sonra gerçekleşen hiç bir depremde zarar görmemiş. Bir zamanlar 200'ü aşan öğrenci sayısına kadar ulaşan bu okul zamanla yeterli öğrenci sayısına ulaşamama ve/veya maddi imkansızlıklardan dolayı dönem dönem açılıp kapanarak 2007'de son defa kapanmış.











Eğer denk gelirseniz burada düzenlenen bir etkinliği kaçırmayın ve bu muazzam yapıyı bir de içeriden görün.








Mutlaka terasına kadar çıkmayı da unutmayın İstanbul'un eşsiz manzarasının yanı sıra sıklıkla önünden geçtiğimiz bir başka yapıya yani Galata Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi'ne bir de bu açıdan bakın. Ne kadar ihtişamlı değil mi?



Ve son bir haber de bir sergi ile ilgili. Ünlü ressam ve heykeltraş Joan Miro'nun eserlerini 19 Ocak tarihine kadar Tophane-i Amire Binasında görebilirsiniz. Bu ünlü sanatçının eserlerinin yanı sıra binayı görmek için de güzel bir fırsat olur.

Şimdilik bu kadar. Bu sırada 2014 İstanbul Ajandanızı şimdi almak için buraya tıklayabilirsiniz.

Nefes alır gibi not alın, çizin, belgeleyin; çocuklarımız; yarınlarımız için yapın çünkü bir varmış bir yokmuş...

Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

6 Kasım 2013 Çarşamba

Theodosius Arayışları



İmparator I. Theodosius; Roma İmparatorluğu'nun İstanbul'da izine rastladığımız İmparatoru. Bu resimde kendisini Sultanahmet'teki Theodosius Obelisk'inde zaferi temsilen taç tutan bir pozda görüyoruz.




Meşhur Marmaray açıldı sonunda ama ondan önce açılan tüneller, kazılan topraklar biz İstanbulluları yepyeni; ya da daha doğrusu oldukça eski bilgilere ulaştırdı.






Hepiniz takip etmişsinizdir; artık İstanbul'umuzun tarihi günümüzden 8000 yıl öncesine kadar geriledi; muhteşem güzellikte batık gemiler ve şu ana kadar bulunmuş olan yan yana en kalabalık ayak izi grubu bulundu. Arkeolojik eserlerin sayısı ise binlerce kasa ile ifade ediliyor. 












Biz de bir göz attık Yenikapı'da bulunan; I. Theodosius tarafından yaptırılan; Theodosius Limanı'na ve işte bunları gördük. İnşallah en kısa sürede bu buluntular ile kalıcı yeni bir müzeye kavuşuruz.










Burada görüp ilgisini çekenler için güzel bir haberimiz var; Arkeoloji Müzesi'nde 25 Aralık tarihine kadar Saklı Limandan Hikayeler isimli sergiyi gezebilir ve yine bu kazılardan çıkan eski bir İstanbullu (Konstantinopolisli) Hanımefendi ile tanışabilirsiniz. Sergi detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.









Sergi konusu açılmışken Facebook sayfamızda (takip için lütfen tıklayın) duyurusunu yapmıştık 10 Kasım'a kadar Kitap Fuarı var. Bu fuar ile ilgili bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Bunun yanı sıra 7 Kasım'da açılacak ve 10 Kasım'a kadar devam edecek olan Contemporary İstanbul; çağdaş sanat severleri yaklaşık 3000 adet eserle karşılayacak. Bu fuar detayları için de burayı tıklayabilirsiniz.





İstanbul sokaklarını arşınlarken yavaş yürüyün. Birdenbire karşınıza bir kapı çıkar ve ardındaki sizi hayrete düşürebilir.


Bu kapı ile tam da bu şekilde karşılaştık. Bizi kendine doğru çekti adeta. Kapıda zincir vardı; girilmiyordu ama içeriye bir bakış attık. 


İlk defa haberdar olanlar için karşınızda Şerefiye nam-ı diğer Theodosius Sarnıcı. II. Theodosius döneminde yapılan bu sarnıç oldukça büyük görünüyordu. Bu güzel sarnıca göz atmak isterseniz Fatih'te Binbirdirek Mahallesi (adı üstünde) Piyer Loti Caddesi'nde yer alıyor. Bir restorasyon ile ileri ki dönemlerde Yerebatan Sarnıcı gibi müzeleştirme projesi mevcut ancak ne yazık ki şu anda gezilemiyor.

Son bir haber de sessiz filmler ve / veya Hitchcock filmleri sevenler için : 7 - 17 Kasım tarihleri arasında toplam dokuz sessiz Hitchcock filmi izleme imkanı bulacaksınız. Daha detaylı bilgi için burayı tıklayabilirsiniz.

Bu yazıda İstanbul'da karşılaştığımız Theodosius izlerinin peşinden gittik. Yüzyıllar öncesinden bu zamana bizlere ulaşabilmiş izlerin... Sizler de sokağa çıkın ve izlerin peşinden gidin. Hatta siz de geleceğe iz bırakın yanınızda ajandanız olsun, not alın, çizin; birlikte gezelim.

İstanbul Ajandası'nı ve diğer farklı ajanda, defter seçeneklerini buradan edinebilirsiniz.

Sağlıcakla Kalın,
Bir İstanbul Yolcusu 




22 Ekim 2013 Salı

Ağaçların İzinden Yürümek

Ne güzeldir ağaçlar. Hele bu mevsimdeki renk cümbüşü insanı kendinden alır uzaklara götürür. Bir de hafif bir esinti olsa da o yapraklar hışırdasa değmeyin keyfime...

Böyle keyifli bir gezinti yapmak için İstanbul'da o kadar güzel yerler var ki. Bunun için illa çok uzaklara gitmenize de gerek yok.

Baltalimanı'nda hep de önünden geçtiğimiz bir Japon Bahçesi dikkatinizi çekti mi?


Kısa bir mola vererek gezebileceğiniz bu küçük bahçe; Japonya'da bulunan ve 1972'den beri İstanbul'un kardeş şehri olan Şimonoseki şehri belediyesinin; kardeş şehirliğin 30. yılı dolayısı ile 2009 yılında İBB'ye hediye etmiş olduğu bir bahçe.






Bu küçük bahçe içerisinde kısa bir tur yapabilir ve bu sırada Şimonoseki şehri ile ve Japon kültürüne ait kısa bilgiler edinebilirsiniz.







Biraz daha uzaklaşayım derseniz muhteşem Belgrad Ormanı zaten bizim ciğerlerimiz ancak O'na kadar gelmeden bir önceki ışıklardan sola dönünce (bir şekilde ismi silinmiş bir yönlendirme ile??) solda ulaşacağınız Atatürk Arboretumu'nu gezmediyseniz mutlaka, gezdiyseniz bir kere daha gezmelisiniz.





1949'da açılmış olan; içinde 1912'de kurulmuş olan ve Ankara Gazi Orman Çiftliği'ne de ilk fidanlarını gönderen; Türkiye'nin ilk fidanlığını da barındıran bu arboretum muazzam ağaç ve bitki çeşitliliği ile insanın başını döndürüyor.





Bu mekanda ister sevdikleriniz ile, ister tek başınıza saatlerinizi gezerek ve dinlenerek geçirebilirsiniz. Arboretum içerisinde bulunan çeşmeden su içmeyi unutmayın, bu su arboretum sınırları içerisinde bulunan bir doğal kaynaktan çıkıyor; buz gibi, enfes...



Ve geldik yaşı hayli geçkin bir İstanbulluya. 400 ila 600 yaşında olduğu söylenen bu çınar o kadar dallanıp budaklanmış, o kadar büyümüş ki bir ahtapotu andırdığı için ismi Ahtapot Çınar olarak anılmaya başlanmış.


Bilezikçi Çifliği'nin arazisi içerisinde kalan bu heybetli ağaç yıllara meydan okuyan bir dev olsa da diğer tüm Dünya canlıları gibi biz insanların korumasına ve değer bilmesine muhtaç.




Çiftlik içerisinde ayrıca artık kullanılmayan çiftlik evleri de çok güzel.







Ancak sevgili İstanbul Yolcuları ne yazık ki bu ağaç ve çiftlik için bu resimler ve internette bulunan diğer bilgiler ile yetinmeniz gerekiyor zira bu çiftlik ve çiftliğe bağlı 800 hektarlık alan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine ait ve özel izin hariç giriş yasak...





Ağaçların izinden yürüyelim; bizleri hep huzura, dinginliğe ve mutluluğa götürecekler.


Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu






3 Ekim 2013 Perşembe

İstanbul'da Sonbahar

İstanbul'da sonbahar soğukları kendini birden gösterdi. Havalar iyice soğudu. Yine de dolaşacak, keşfedecek bir sürü gizli - saklı nokta, bir sürü takip edilecek etkinlik bizleri bekliyor. Örneğin kısa bir süre kalmış olsa da FilmEkimi 6 Ekim'e kadar devam ediyor, buradan bir göz atın isterseniz.

Bir başka etkinlik ise Bienal. "Anne Ben Barbar mıyım?" sorusunu takip eden bir sürü sergi ve mekan sizleri bekliyor. Bienal için de burayı tıklayabilirsiniz.

Hayır hayır yağmuru bahane etmek asla yok, şemsiyeler, yağmurluklar, montlar, botlar ne güne duruyor. Haydi İstanbul sokaklarına vurun kendinizi...

Mesela Bienal paralel etkinliği kapsamında Kalliopi Lemos isimli sanatçının "Ben Benim" isimli sergisini gezebilirsiniz.

Sadece bu sergiyi gezmekle kalmayıp 1879 yılında kurulmuş olan - sergiye evsahipliği yapan - Yoakimion Rum Kız Okulu'nu da gezebilirsiniz. Aslında artık kapalı olan bu okul sizleri bambaşka bir İstanbul'a taşıyacak. Detaylı bilgiyi buradan edinebilirsiniz, yalnız sabah 11.00'de açılıyor, sitede saat yanlış.

Sergi 10 Kasım'a kadar gezilebilir. İşte size bu sergiden küçük bir tadımlık.




 



Kara tahtada bizden de bir iz bulabilirsiniz :)









Bir başka kaçırmayın dediğim etkinlik Sahaf Festivali. Bir sürü mis kokulu kitap arasında kendiniz kaybetmeniz olası, uyarmadı demeyin. Tepebaşı'nda düzenlenen festival kitap severler için bir harika. Festivalde ayrıca dergiler, plaklar, fotoğraflar, afişler vb. bulabilirsiniz...

Ve şimdilik son mekana gelirsek, gizli mi gizli, saklı mı saklı bir başka yer...


Belgrad Ormanı, Falih Rıfkı Atay Mesire Alanı içindeki çay bahçesinin arka kısmında at gezisi yapılan patika üzerinde hemen 300 mt. içeride bu yapı ile karşılaşacaksınız.
Kanuni'nin yaptığı Sırbistan Seferi sonunda esirlerle birlikte dönüşü üzerine bu esirler bizim şimdi Belgrad Ormanı dediğimiz alana yerleştirilir. 1800'lerin ortalarına kadar orada kalan bu topluluk daha sonra - ormanda bulunan su kaynaklarının kirlenmesi sebebi ile - farklı yerlere yerleştirilmiştir. İşte bu yapı o dönemlerden kalma. St. Georges Kilisesi olduğu söyleniyor. 




Bu resimlere bakmakla kalmayın, gidin. Tabii İstanbul Ajandanız da yanınızda olsun, yazın. Geçtiğiniz yollarda ayak iziniz kalsın...

Sağlıcakla kalın,

Bir İstanbul Yolcusu

For English please visit http://tracingistanbul.blogspot.com/

29 Ağustos 2013 Perşembe

Leylekler Giderken

Eskiler Ağustos için 15 günü yaz 15 günü kış derlerdi. Gerçekten de gündüzleri hala çok (ama çok) sıcak olsa da akşamları bir serin gelmeye başladı.

Bunu fark etti göçmen kuşlar başladılar peyderpey yola koyulmaya.

Ama olsun İstanbul her mevsim çok güzel değil mi?

Havalar soğuyor yağmurlar başlıyor diye binalara girmeyin, yol arşınlamaya devam...

İstanbul'un her sokağında sizi yakalayacak bir detay bulacaksınız. Mümkünse fotoğraf makineniz ve yalnızlığı pek sevmiyorsanız bir sevdiğinizle dolaşın. Kendinize anılar yaratın ve tabii hepsini ama hepsini not alın.

Şimdilik hoşça kalın derken buraya çok sevdiğim bir İstanbul parçasını eklemek istedim.

Peyk - İstanbul




Sağlıcakla kalın,
Bir İstanbul Yolcusu

3 Mayıs 2013 Cuma

Merhaba İstanbul

Herkese Merhaba...

Ama sayenizde en çok İstanbul'a merhaba diyorum. 

2014 senesi itibariyle İstanbul Ajandanızda ki QR Code'lar ile takip edebileceğiniz şekilde bu sayfadan sizlerle İstanbul'a dair bilinen - bilinmeyen, hatırlanan - unutulan, gözden kaçan - göze takılan detayları "Kapı Kapı" dolaşıp kendimce paylaşmaya başlayacağım. 

Sizleri de bu sayfalar ile ya da direkt kendiniz yola koyularak İstanbul sokaklarında dolaşmaya beklerim. 

Hayat çok hızlı geçiyor ve geçen günler ömürden... Hislerinizi, anılarınızı, gördüklerinizi, duyduklarınızı kısaca hayatı ajandanıza not etmeyi ihmal etmeyin. Satırda kalmayan, hatırda kalmıyor.

İstanbul'da buluşmak üzere sağlıcakla kalın,

Bir İstanbul Yolcusu